<?php bloginfo('title'); ?> - <?php the_title(); ?>

Gaziantep Dair Ne Varsa..


Gaziantep'e Dair Ne Varsa Bu Adres'de..

Hoş Geldin 13.59.141.195 >> Şu Kadar 66274 ziyaretci Vardı >> Bu Sayfa 159466 Kez Tıklandı >> Oldugun Ülke us >> Gaziantep de Yasayan Evliyalar ve Turbeler'da Bulunmaktasın >> Oldugun Sayfa //gaziantepliyem.tr.gg/Gaziantep-de-Yasayan-Evliyalar-ve-Turbeler.htm Adresi >> Gaziantep'e Dair Ne Varsa..
Site Map Contacts anasayfa

ANKET

Gaziantepteki hizmetleri nasıl buluyorsunuz?

POPÜler YAZILAR

Deneme yazı

Son Yorumlar

Deneme yazı

ARŞİVLER

Admin Paneli

CELED UŞAGLAR VİDO

FLATCAST TEMALARI

KABE-MEDNE CANLI İZLE

RADYOMUZ

Anket

Deneme yazı
  • Etİketler

    YARDIM ZAMANI

    reklam

    Dost Sİteler

    reklam reklam reklam reklam reklam

    Sitemizin Diger Dilleri


    Gaziantep - Antep - Antepli Fıkralar - Antepli Şiirler - Antep Resimleri

    Gaziantep de Yasayan Evliyalar ve Turbeler

    GAZİANTEP'DE EVLİYALAR VE TÜRBELER
     

    GAZİANTEP'DE EVLİYALAR VE TÜRBELER

     
    GAZİANTEPLİYEM

    GAZİANTEP'DE EVLİYALAR VE TÜRBELER

    Dülükbaba Türbesi şehrin kuzeyinde, Adana asfaltının doğusunda kendi adıyla anılan tepenin üzerindedir. Dülükbaba’yı diğer evliyalardan ayıran özellik, rivayete göre evlenmek isteyen bekâr erkeklere yardımcı olmasıdır.
    Anlatılanlara göre Dülükbaba Antep’in Müslümanlar tarafından fethinde şehit düşmüş bir şahıstır. Asıl adı Davud Ejder’dir. Sonradan şu anda yattığı yerin adıyla anılmaya başlanmıştır.
    Kaynağı olmayan diğer bir rivayete göre Dülük baba buralarda yaşamış bir derviştir ve Yavuz Sultan Selim, Mısır seferi sırasında buradan geçerken, yaşlı derviş padişahın yolunu kesmiş ve Padişaha: “Sana müjdelerim ki, Recep aynın 26. günü zafer senindir. Haydi, durma. Yolun da bahtın gibi açık olsun” der. Padişah yaşlı dervişe teşekkür ederek kim olduğunu sorar. Derviş şöyle cevap verir: “Fani âlemin bir yolcusuyum. Menzilime ulaştım. Hakka tapılandım. Beni sorma, sen yoluna devam et.” Yavuz, dervişin dediği ay ve gün Mercidabık'ta büyük bir zafer kazanır, Mısır'ı fetheder. Sefer dönüşü, Dülük Köyü'ne uğradığı zaman adını bile bilmediği dervişi sorar: Köylüler dervişin padişahla konuştuktan hemen sonra öldüğünü ve onu karşıdaki tepeye gömdüklerini söylerler. Yavuz, dervişin mezarını ziyaret eder, üzerine bir de türbe yaptırır.
    Her ziyaretgâhın bir efsanesi vardır, Bu efsaneleri yazan bir kaynak bulunamasa da halk arasında nesilden nesile anlatılarak bugünlere ulaşmıştır.
    Alman Arkeolog Profesör Winter, 1997 yılında yaptığı kazı çalışmaları ile birlikte bu tepede Roma döneminin kutsal alanlarının varlığını tespit etmiştir. Belki de Dülük baba tepesinin bu manevi değeri taa Romalılara dayanmaktadır. Belki de oradaki türbeye sebep olan o yaşlı derviş değil de, Roma Mezarları olmuştur.

    Gaziantep, önceleri şehrin 12 kilometre kuzeyindeki Dülük Köyü'nün bulunduğu yerde imiş. Burada "Dolika" adında büyük, güzel bir şehir varmış. Bugün hala bu çevrede Dolika şehrinin kalıntıları görülür.
    Dülük Köyü'nün az ötesindeki tepeler üzerinde "Dülük Baba" diye anılan küçük bir türbe vardır. Söylentilere göre Yavuz Sultan Selim, Mısır seferi sırasında buradan geçerken, yolunu Dülük Baba adında, herkesin saydığı ve sevdiği yaşlı bir derviş keser. 
    Padişaha: 
    - Sana müjdelerim ki, Recep ayının 26. Günü zafer senindir. Haydi, durma, yolun, bahtın gibi açık olsun, der! 

    Padişah, yaşlı dervişe teşekkür ederek kim olduğunu sorar. 

    Derviş söyle cevap verir:
    - Fâni âlemin bir yolcusuyum! Menzilime ulaştım. Hakka tapulandım. Beni sorma, sen yoluna devam et!

    Gerçekten de Yavuz, Derviş'in dediği ay ve gün Mercidâbık'ta büyük bir zafer kazanır, Mısır'ı fetheder. Sefer dönüşü, Dülük Köyü'ne ugradığı zaman adını bile bilmediği dervişi sorar: 

    - Öldü, buradan ayrıldığınız gün o da Hakka yürüdü. şu tepeye gömdük, cevabını verirler. 

    Yavuz, mezarını ziyaret eder, ve üzerinede türbe yaptırır.

     
    GAZİANTEP'DE EVLİYALAR VE TÜRBELER
     

    Asıl adı "Zöhre" olan güzelliği, aşkı ve vatan sevgisiyle filmlere ve türkülere, konu olan Ezo Gelin, 1909´da Oğuzeli ilçesinin Uruş köyünde doğdu. Babası, Bozgeyikli oymağından Emir Dededir. Nüfus kaydında halen bekâr görünen Ezo´nun, üçü erkek, üçü kız altı kardeşi daha vardır. Ezo, küçük yaşlarından itibaren, güzelliğiyle nam salmış, tüm dikkatleri üzerinde topluyordu. Bulunduğu ortamlarda herkes ona bakardı. Ezo´yu, birçok zenginin yanı sıra, o zamanki Halep ilimizin Carablus ilçesinin Kozbaş köyünde oturan teyzeoğlu Memey (Memet) de istiyordu. Ezo´nun ilk evliliği ne bu ağalardan biriyle oldu, ne de teyze oğluyla…

    Ezo´nun güzelliği söyleyen dillerde dolaşırken, Barak ovasında bir genç adamın adı duyulur olmuştu. Bu komşu Beledin köyünden, "Şitto" Hanefi Açıkgöz´dü. Sitto da bağlaması ile ün yapmıştı. Çok güzel bağlama çalardı. O sıralar Sitto 30, Ezo da 20 yaşlarındaydı. Bir düğünde karşılaşan gençler birbirlerine âşık oldular. O zamanlar evlilikler başlık parasından kurtulmak için berdel usulü yapılırdı. Yani bir aileden kız alınır ve aynı aileye bir kız verilirdi. Şitto'nun bir evi bile yoktu ama gönlü Ezo'daydı. Eşin dostun araya girmesiyle, Ezo Şitto´ya çatıldı. Evlilik berdelle gerçekleşti. Şitto Ezo´yu alacak, karşılığında halası Hazik'i Ezo'nun ağabeyi Zeynel'e verecekti. Alan razı veren razı… İki düğün birden kuruldu. Şitto´yla Ezo´nun düğünü Beledin köyünde; Zeynel´le Hazik´in düğünü Uruş´ta kuruldu. Zurna öttü davul vuruldu… Alındı, verildi; iki köyde, gerdeğe girildi. İki köyde iki mutlu yuva kuruldu. Bir süre sonra Ezo ile Sitto mutlu evliliklerini sürdürürken, abi ile eşinin ayrılması üzerine, töreler gereği, Ezo çok sevmesine rağmen kocasından ayrılmak zorunda kaldı. Abi eşini Beledin köyüne baba evine götürmüş bırakmış, Ezo'yu alıp gelmişti. Efsanevi güzellikteki Ezo, Şitto Hanefi´den ayrıldıktan sonra altı yıl dul kaldı. Bu arada Şitto bağlaması ile Ezo'ya türküler yakmış, her yerde onu anlattı, çaldı söyledi. Yörenin ağızbirliği etmişçesine anlattıklarına göre Ezo, bu süre boyunca daha bir serpildi, daha bir güzelleşti. Güzelliği dilden dile dolaşan ve herkesin sadece görmek için köyüne geldiği Ezo Gelin, sonunda, ailesinin de ısrarı üzerine, kendisine genç kızlığından beri talip olan teyze oğlu Memey´le evlenmeye razı oldu. Türkmen oymağından olan Memey Suriye´nin, Calabrus ilçesinin Türkiye sınırına yakın Kozbaş köyünde oturuyordu. Ezo 1936 yılında Uruş´tan Kozbaş´a gelin gitti.

    Ezo´nun ikinci kocasıyla geçimi yerindeydi. Ne var ki gurbet denilen bir ateş yüreğini yakıyordu. Ezo da, Kozbaş´tan Türkiye´yi, Uruş´u görüyordu. Memleket hasretini her fırsatta dile getiriyor, hasret olmaktansa ölmeyi tercih ediyordu. Öldüğünde, hiç olmazsa Türkiye´yi görecek bir yere gömülmesini dilerdi. Dediği de oldu. Suriye´ye gidişinin yirminci yılında, 1956 da Ezo yatağa düştü. Hastalığının ince hastalık (verem) olduğunu, herkes gibi kendisi de biliyordu. Vefatından sonra eşi ve yakınları, vasiyetini dikkate alarak, onu; ara sıra tepesine çıkıp yaşlı gözlerle Türkiye´yi seyrettiği Bozhöyük´ün en yüksek noktasına gömdüler. Ölümünden önce sürekli Türkiye'ye ya da ülkesini gören bir tepeye gömülmek istediğini isteyen Ezo Gelin'in mezarı 1999 yılında yapılan girişimler sonucu Türkiye'ye getirildi ve doğduğu (eski adı Uruş olan) Dokuzyol Köyü'ne nakledildi. Güzelliği, mecburen ayrıldığı kocasına olan aşkı ve Suriye'de çektiği vatan hasreti ile Ezo Gelin'in hikâyesi dilden dile dolaşır. Adına türküler yakılan, hayatı filmlere konu olan Ezo gelinin Memey ile o9lan evliliğinden iki kızları oldu. İlki fazla yaşamadan öldü. İkinci kızları Celile ise halen sağdır ve Suriye´deki iç savaşa kadar Suriye'de yaşamaktaydı. 2013 de Suriye'deki iç savaştan kaçarak Türkiye'ye sığındı ve Gaziantep'te yaşamaya başladı.

     
    GAZİANTEPLİYEM

    GAZİANTEP'DE EVLİYALAR VE TÜRBELER

    Karaçomak’ın Gaziantep’teki türbesi Karaçomak köyünün 1 kilometre güneydoğusundaki Sazgın ve Yazı köyü ovalarına hakim Karaçomak adı ile anılan tepe üzerindedir. Türbede medfun olan Karaçomak'ın Halife Hz. Ömer zamanında islam dinini yaymak üzere bölgeye gelerek şehit düşen bir sahabe olduğu rivayet edilmektedir. Rivayete göre Gaziantep kalesi etrafında muharebeler olurken arkadaşlarından ayrı düşen ve şimdiki Sandıkçılar çarşısının bulunduğu yerde kendisi ile birlikte dövüşenlerden Pirsefa şehit olur. Karaçomak vuruşarak yukarıda tarif edilen yerde başı gövdesinden ayrılır. Başsız gövde vuruşarak Karaçomak tepesinin başına kadar çıkar. Orada yıkılır. Fetih işi tamamlandıktan sonra baş ve gövde düştükleri yerlerde ayrı ayrı gömülürler. Daha sonra bu sahabenin anısına buraya bir türbe yapılır ve ziyarete açılır.
    Kesme taştan inşa edilen türbeye kuzeyden girilmektedir. İbadet odası ve sanduka odası olarak iki kısımdan oluşmaktadır. İbadet mekânı kare planlıdır, üstünün kubbe ile örtülü olduğu duvar köşelerinin üst kısımda görülen mukarnaslardan anlaşılmaktadır. Bu mekânın sağında ve solunda iki kemer mevcuttur. Soldaki kemer küçük taşlarla örülmüş, sağdaki ise üstü tonozlu örtülü sanduka odasına geçişi sağlamaktadır.
    Sanduka odası ile ibadet odası yarım duvarla bölünmüş ve bir giriş bırakılmıştır. Sanduka doğu-batı yönüne yerleştirilmiştir. İbadet odasının güney duvarında yer alan mihrabın üst kısmında da mukarnaslar bulunmaktadır. 

     
    NESEBİ HZ TÜRBESİ
     

    Gaziantepin merkez Şehitkamil ilçesi Aktoprak beldesindedir. Nesimi Hz. Bağdat’ta kendisini çekemeyenlerin iftirasına uğramıştır. Rivayete göre Kuran-ı Kerimi ayak altına aldığı iddia edilmiş ve bunun üzerine derisi yüzülerek öldürülmek istenmiştir. Bu ceza uygulanırken Nesimi Hazretleri hiçbir acı duymamıştır. Fakat camide ezan okuyan müezzinin parmağına kan bulaşmış, bu kanın Nesimi Hazretlerinin murdar kanı olduğu iddia edilerek müezzinin parmakları sırayla kesilmiştir. Nesimi Hazretleri bunun üzerine, silkinerek kalkmış, boğazına kadar yüzülen deri vücuda geri yapışmış ve başını alıp yollara düşerek Aktoprak beldesine gelmiştir. Halk Nesimi Hazretlerini selamlamış ve yakınlık göstermiş, Nesimi Hazretleri de onların selamını alıp karşılık verdikten sonra oracıkta gözden kaybolmuştur. Türbesi kaybolduğu yerde bulunmaktadır.

     
    GAZİANTEPLİYEM

    ÖKKEŞİYE HZ TÜRBESİ

    Türbe Gaziantep’in İslahiye ilçesine bağlı Danacık köyü civarındadır. Gaziantepten Adanaya doğru karayoluyla giderken Sakçagözünü geçince, Nurdağına ulaşmadan yolun sol tarafında uzaklarda yeşilliklerle çevrili bir tepe görülür. İşte bu yüksek tepenin üzerinde Kahramanmaraş ve Gaziantep bölgesinde binlerce insana adını veren Ökkeş yahut Ökkeşiye Hazretleri yatmaktadır. Bazılarına göre türbede Ökkeşiye hazretlerinin gömülü olduğu söylense de, bazılarına göre, burada katıldığı bir savaşta kaybettiği parmağı ya da kanının döküldüğü yer olduğu için buraya türbe yapıldığı rivayet edilmektedir. Ayrıca bu tepede zemzem suyu olduğuna inanılan bir su kuyusu vardır. Suyun şifalı olduğu söylenmektedir. Ökkeşiye Hazretleri sahabeden bir zat olup Gaziantep’in Müslümanlar tarafından fethinde şehit düşen beş kişiden birisidir. Türbenin bulunduğu yere Ökkeşiye denmektedir. Türbe tam dağın tepesinde bulunmakta ve türbenin alt tarafındaki kuyularda ise birkaç metre derinlikte bol su bulunmaktadır.
    Rivayetlerde anlatılanlardan, İslam inanışına göre Peygamber Efendimizin Peygamberlik mührünü gören cennetliktir. Anlatılanlara göre Peygamberimiz veda hutbesinden sonra herkesle helalleşirken Ökkeşiye Hazretleri “ Ya Resulullah Uhud Savaşında bana kırbaçla vurmuştunuz, hakkımı ancak kısasla ödeşirim” der. Peygamberimiz (S.A.V), elindeki kırbacı Ökkeşiye Hazretlerine verir ve sırtına vurmasını söyler. Ökkeşiye Hz. ”Siz bana sırtım çıplak iken vurmuştunuz Ya Resulullah” der. Peygamber Efendimiz sırtını açar ve tam bu sırada Ökkeşiye Hz. Peygamber Efendimizin Peygamberlik mührünü görür ve öper. Daha sonra ise “Kısastaki gayem bu idi Ya Resulullah. Yoksa sizde bir hakkım varsa anam sütü gibi helal olsun” der.
    Her gün binlerce insanın ziyaret ettiği Hz. Ukkaşe Türbesi’ne yurdun her yanından akın akın insanlar gelmektedir. Tepeye yol olmasına rağmen, yokuşu her yaştan insan yürüyerek tırmanır ve türbeye ulaştıklarında dua eder, namaz kılar, ibadet ederler. Erkek çocuğu olmayan karı kocalar ve daha değişik maksatları olanlar Ökkeşiye Hazretlerinin türbesini ziyaret eder ve isteklerinin kabul edilmesi ve arzularına kavuşmak ümidiyle burada Allaha niyazda bulunurlar. Ayrıca Allah rızası için kurban keserler. Böylece ziyaretten sonra doğan erkek çocuğa genel olarak Ökkeş adını verirler.
    Türbenin üzeri büyükçe bir yapı ile kapanmıştır. Kadınlar ve erkekler türbeyi ayrı kapılardan girerek ziyaret ederler. İçeride namaz kılabilmek için bölümler bulunmaktadır. Huzurda, ziyarete gelenlerin kimisi namaz kılıp ellerini açarak dua etmekte, kimisi Kur'an-ı Kerim okumaktadır. İçerisi manevi atmosferin yayıldığı, duyguların feraha ulaştığı, gözlerin dolduğu, gönüllerin itminana ulaştığı bir mekândır. Türbenin hemen yanı başında bir mescit bulunmaktadır. Yine, dışardan gelenlerin kalabileceği misafirhane vardır. Çok sayıda insan, adaklarını gelip burada keser. Bunun için kurban kesimhanesi de yapılmıştır. Türbeye gidip ziyaretini gerçekleştirenler, dualarını edenler, guruplar halinde, tepenin eteklerinde, ağaçların gölgesinde dinlenebilir, yemeklerini yiyebilir, çaylarını içebilir ya da kestikleri kurbanlarını pişirebilirler.

     
    PÜR SEFA HZ TÜRBESİ
     

    Boyacı Mahallesi Pürsefa Sokağı, Bakırcılar Çarşısı üzerinde bulunan türbede Pürsefa Hazretleri ile Yuşa Peygamber aynı yerde yatmaktadırlar. Pürsefa’ nın Türbesi yerden 5 basamak aşağıdadır, üzeri kap çatılıdır. Çok eski bir yapı olduğu her haliyle bellidir. Fakat daha sonra restore edilmiştir. Mezarın bulunduğu yerde parmaklık halinde eski bir sanduka mevcuttur. Araştırma yapmak maksadıyla sanduka, duvarlar ve tavan dikkatle gözden geçirilmiş, ancak hiçbir sayı, yazı ve işarete rastlanmamıştır. Pürsefa hakkındaki rivayetlere göre Pürsefa’nın Hz. Yuşa’nın türbedarı olduğu ve ölünce buraya gömüldüğü söylenmektedir. Bir başka rivayete göre ise Pürsefa Medinelidir ve ensardandır. Gaziantep’in Müslümanlar tarafından fethinde Hz. Ali kumandasında buraya gelmiş, Karaçomak’la yan yana savaşırken uğradığı zorlu bir kılıç darbesi ile gövdesi ikiye bölünmek suretiyle şehit olmuştur. Bunun üzerine Hz. Ömer, Yuşa’nın yanına defnederek “Kendini Peygamber-i Zişan’la Komşu ettim” demiştir. 

     
    GAZİANTEPLİYEM

    SAİD İBNİ EBU HZ TÜRBESİ

    Sahabeden ve aşere-i mübeşşereden Said İbni Ebi Vakkas, Gaziantep’in fethi sırasında yanında bulunan kızı ile birlikte şehit düşmüştür. Ayrı ayrı ve karşılıklı birer tepe üzerinde bulunan türbeleri Adıyaman’a bağlı Sarıkaya köyü ile Emir Haydar köyü arasındadır. Araban toprağı içindedir. Besni’de ve buna yakın bulunan Yavuzeli ve Araban ilçesinde Vakkas ve Sait adlarının çokluğu bu sebeptendir.

     
    ŞEYH FETULLAH TÜRBESİ
     

    Şeyh Fethullah Gaziantep'te yetişen velilerdendir. Gaziantep Evliyaları içinde halkın vicdanına en çok hükmeden ve kerametleri en yaygın şekilde anlatılan büyüklerden birisidir. Gaziantep'te doğmuştur. Doğum tarihi belli değildir. Babası Abdüllatif Efendidir. Hazret-i Ebu Bekir’in soyundan olduğu rivayet edilmektedir. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Zamanın âlimlerinden ilim öğrenmiştir. İcazet aldıktan sonra insanlara doğru yolu anlatmış ve ömrünü bu şekilde geçirmiştir. Kendi adına yaptırdığı cami ve külliye Gaziantep’in mukaddes köşelerindendir.
    Anlatılanlara göre Caminin inşası sırasında, ona; "Sen fakir birisisin, bunları yaptırmak için nereden para bulacaksın?" diye sorduklarında; "Allah Teâlâ’nın öyle kulları vardır ki, taşa baksalar altın olur." diyerek bir taşa bakmış ve o taş o anda altın olmuştur. Soruyu soran yaptığı hatayı anlayarak tövbe etmiştir. Diğer bir anlatı ise: cami ve tekkenin inşası sırasında Fethullah Efendi işçi ve ustaların yevmiyelerini üzerinde oturmakta olduğu postun altından çıkarıp vermekteydi. İşçilerden biri Fethullah Efendinin bulunmadığı sırada postun altında fazla para var zannıyla çalmaya gitmiş, postu kaldırınca çöreklenmiş siyah bir yılanın şahlanışı ile irkilmiş ve korkarak işinin başına dönmüştür. Fethullah Efendi inşaat yerine gelince o işçinin kulağına eğilerek; "Her deliğe elini sokma, kiminden yılan, kiminden çiyan çıkar." demiştir. O gün bu gündür Fethullah Efendinin bu sözü deyim olarak kullanılmaktadır.
    Câmi ve tekkenin inşaatı devam ettiği günlerde Fethullah Efendinin hanımı bir hamama gitmiş, burada fakir olduğu için iyi muamele görmemiş ve kirli suyla yıkanmak zorunda kalmış. Olup bitenleri Fethullah Efendiye anlatmış ve fakirliği yüzünden uğradığı muâmeleden dolayı yakınmış. Fethullah Efendi; hanımına kovayla kuyudan su çekmesini söylemiş ve hanım kuyudan su çekince kovanın altınla dolu olduğunu görmüş. Fethullah Efendinin emri ile altınları kuyuya boşaltmış, ikinci bir kova daha su çekmiş ve bu kovanın da yılan, akrep ve çiyanla dolu olduğunu görmüş. Fethullah Efendi; "Ey hâtun! Eğer dünya malı olan altına rağbet etseydin, bu haşerat senin içindi." demiş Hanımı bu kovayı da boşaltmış ve çektiği üçüncü kova su ile yıkanmıştır. Bu durum üzerine Fethullah Efendi caminin yanına bir de hamam yaptırmıştır. Hamam yapıldıktan sonra yedi sene bir mumla ısıtılmış, ancak durum açığa çıkıp halkın öğrenmesi ile mum sönmüş ve odun kullanılmaya başlanmıştır.
    Fethullah Efendinin vefat tarihi belli değildir. 1563 (H.971) senesinde vefat ettiği rivayet edilmektedir. Yaptırdığı Caminin bahçesinde defnedilmiştir. Kabrinin üstü açıktır. Bazı kimseler kabrinin üstüne türbe yaptırmak istemiş ancak üstünün kapanması sırasında iki kişinin düşüp yaralanması üzerine, Fethullah Efendinin bu işe razı olmadığı düşüncesi ile türbe yapımı yarım bırakılmıştır. Şeyh Fethullah’ın himmeti ve Allah’ın yardımıyla cami ve hamamda her türlü derdin devası bulunduğuna inanılır.

     
    GAZİANTEPLİYEM

    YUŞA PEYGAMBERİN TÜRBESİ

    Bilindiği üzere Yuşa Peygamber (A.S.) İsrail oğullarından olup, Hz. Musa’nın yeğenidir. İsrailoğullarını göçebelikten kurtarır ve Arz-ı Kenana yerleştirir.
    Gaziantepte Boyacı Mahallesinde Boyacı Camiinden Kavaflar Çarşısına doğru uzanan sokakta Pir sefa denilen mevkide tek katlı bir bina vardır. Bu binada iki oda içinde iki türbe bulunmaktadır. Bunlardan birisi rivayete göre Yuşa Peygambere ait olup, diğeri ise Pir sefa Hazretlerine aittir.
    Yuşa Peygamber, Yusuf (a..s) neslinden olup, Hz. Musa'nın çağdaşıdır. Hz. Musa'nın Genç Yuşa ile "iki denizin birleştiği yere" kadar yaptıkları tarihi ve gizemli yolculukları ve burada Hızır (a.s) ile buluşmaları Kuran-ı Kerim'de Kehf Suresi'nin 60-65. ayetlerinde anlatılır. Burada, Hz. Musa'nın yanındaki genç adamın Hz. Yuşa olduğu rivayetlerden anlaşılmaktadır.

     
    Bugün 46 ziyaretçi (78 klik) kişi burdaydı!


    Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
    Ücretsiz kaydol